Esma'ül Hüsna ile ilgili en detaylı bilgi kaynağı…
EL-MÜZİLL: İstediğini zelil edip alçaltan, süründüren, hor-hakir eden. İstediğinden izzet ve şerefi çekip alan…
Er-Râfi ve el-Muizz esmalarında anlattığımız gibi, Âl-i imran suresinin 26. Ayeti bu esma için de geçerlidir. Allah dilediğini yükseltip aziz eder, dilediğini de alçaltıp zelil eder:
“… dilediğini azîzedersin, dilediğini zelil edersin…”
“Hani, “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O hâlde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin” demiştiniz. O da size, “İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var” demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı.”(Bakara, 2:61)
Bu isim, mazlumların ümit kaynağı, zalimlerin de korkulu rüyasıdır. Tarih boyunca zayıf insanlar ve inananlar
üzerinde sulta kurup onları zelil etmek isteyenlerin belini kıran yüce Allah’ın bu özelliğidir:
“Onur ve yücelik isteyen bilsin ki, onur ve yüceliğin tümü Allah’adır. Temiz ve güzel kelime O’na yükselir; hayra ve barışa yönelik amel de o kelimeyi yüceltir. Kötülükleri kuranlara/kötülükleri tuzak yapanlara gelince, onlar için şiddetli bir azap vardır. Ve böylelerinin tuzağı tarumar olur.”(Fâtır, 35:10)
Malı, mülkü ile hava atanları da hiç sevmez ve hiç beklemediği bir anda her şeyini elinden alır, hiç olmadığı kadar fakir ve yoksul bırakır. Dünya malı için böbürlenmek, büyüklenip kibirlenmek asla doğru değildir, bir kıvılcımla hepsi yok olup gider.
Hayır yapmak, sadaka vermek ve muhtaç olanları görüp gözetmek gerekir. İşte bunlar malın da mülkün de hatta kişinin de sigortası niteliğindedir. Belki bunlarla övünmek caiz olabilir. Yani insan bir şeyle ille de övünmek, sevinmek isterse, bu güzel işleri yaptırdığı için Allah’a şükredip, onun tarafından sevildiğini düşünerek sevinebilir. Yoksa malı mülkü ile başkalarına hava atmak, böbürlenip kibirlenmek doğru değil, bu ilahı gazabın düğmesine basmak gibi bir şeydir:
“Adamın başka bir geliri de vardı. Bu yüzden, arkadaşlarıyla konuştuğu bir sırada ona şöyle demişti: “Ben, malca senden zengin, insan unsuru bakımından da güçlü ve onurluyum.”(Kehf, 18:34)
Peki sonra? Sonra arada geçen konuşmalar ve acı gerçek:
“Bağına girdiğinde, ‘Mâşallah, kuvvet yalnız Allah’tandır!’ desen olmaz mıydı? Gerçi sen beni, malca ve evlatça senden basit görüyorsun ama olabilir ki, Rabbim bana senin bağından daha değerlisini verir; seninkinin üzerine de gökten bir âfet gönderir de bağlığın yalçın bir toprak kesilir, yahut suyu dibe çekilir de bir daha onu isteyemezsin bile.
Derken bütün ürününe el kondu. Bağ sahibi, çardakları üzerine çökmüş bulunan bağ için harcadıklarına yaslanarak avuçlarını ovuşturuyor ve şöyle diyordu: “Ne olurdu, Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım!”
Allah dışında kendisine yardım edecek bir kimse de çıkmadı. Kendi kendini de kurtaramadı da helak olup gitti… İşte böyle bir durumda, dostluk ve koruma, hak olan Allah’tandır. O, karşılık verme bakımından da herkesten hayırlıdır ve üstündür, iş bitirme bakımından da…”(Kehf, 18:39-44)
Dini, zayıf ve fakirlerin ya da avam halkın yaşaması gereken bir şey olarak gören ve büyüklük taslayarak, onurlu-luk iddia edenleri de, bir gün bağcı gibi, yakalayıp alçaltı-verir. Sesi soluğu da kalmaz, şerefi, onuru da…
“Ayetlerimizin tümünü yalanladılar da biz de onları onurlu ve güçlü birine yaraşır bir yakalayışla yakaladık.” (Kamer, 54:42)
“Öyle bir yakaladık ki, iflahlarını söktük, dünyalarını başlarına yıktık…” anlamında, bir öfke ve gazap ifadesidir bu!
Sözün kısası, Allah (c.c), kendisinden büyük tanımıyor ve zulme, haksızlığa, böbürlenip kibirlenmeye izin vermiyor. Çünkü ne mal-mülk, ne de şeref ve onur, insanın kendi getirdiği bir şey, kendi kazandığı bir rütbe değil; Allah’ın verdiği ve Ona ait bir şey. insanın kazancı sadece günah ve kusur olabilir. Dün bir sperm olan ve elbiseye bulaştığı zaman iğrenilip yıkanılan bir varlığın, neyle övüneceği de merak edilecek bir konusudur. Çünkü insan mahiyetine bakarsa, her şeyi daha iyi anlayabilir..
Bu adın şeref ve şanı çok büyüktür. Bu bakımdan bu adı çokça anan kimselere, Hak Teâla dualarındaki her isteği ihsan buyurur. Diledikleri düşmanlarını önlerinde zelik bir duruma düşürür.
Bir kimse çalıştırdığı veya iş yaptığı şer başlı ve anlaşmaz olan bir kişi yola getirmek istiyor bu adı çokça anmalıdır.
Son günü Cuma gününe gelmek üzere, üç gün oruç tutarak, Cuma akşamı, iftarını bozmadan evvel, iki rekât namaz kılıp, namazda Fatiha Suresi’ni okuduktan sonra Allah’ın Muzil adını 100 defa tekrarlayıp, secdeye varıp, secdede başını kaldırmadan, aynı adı 1000 defa daha tekrarlamak. İkinci rekâta başlarken, yine aynı şeyi tekrar ederek, selam verdikten sonra, üçüncü defa olarak bu adı 1000 kere daha zikredip, sonra Hak Teâla’ya şöyle dua eder;
“Ey Allah’ım andığım yüce adın ve kıldığım namaz hürmetine, düşmanım olan. Filancaya zelil ve perişan et!” Bu şekilde dua eden bir kimsenin duası Cenabı Hak tarafından icabet görür ve düşmanı zelil bir duruma düşer.
İsabetli bir söz:
İleri görüşlü bazı kimseler, zilletin (zal) harfim lütfün (lam) narfini ve vuslatın (vav) harfini kalplerine nakşedip iyice bellemişlerdir. Bu kimseler Hak Teâla Hazretleri’ne zillet ve zelil bir duruma girerek, ulaşabileceklerini anlamış olmaktadırlar.
Bu yüzden bu kimseler, köpeklerin karınlarını doyurmak için çöplüklerde dolaşmakta oldukları gibi aynı ölçü ve davranışlarla Hak Teâla’nın karşısında boyun eğmişlerdir. Ve böylece sonuna kadar üzerlerinden eksilmeyecek olan güç ve kuvveti elde etmiş oluyorlar.
Bu kimseler ancak Allah’ın karşısında bu duruma düşmüş, o gücü elde edinceye kadar da bu zilleti sabırla sürdürmeye azmetmişlerdir.
Bu adın sayı kıymeti 770’dir. Bu çiftin çifti olup tekdir. Ve (Be)dir. Parçaları 1096’dır. Bu yükseklik ifade eden (ülur) kelimesinde bulunan (vav) harfinin 90 sayısı ve sad harfinin samedaniyetine elif harfi ile de gayın harfinin gayesine işarettir.
Bir kimseye yardım maksadı ile bir bağışta bulunurlarsa, o zaman bu sayılar şu harfleri ifade eder, (MGN) bu üç harf (Muğni) adını ifade eder ki, burada son harf olan (ye) harfi çıkarılıp alınmıştır. Bunun için bir kimse, başka birine boyun eğip, tenezzül ederse, (ye) harfinin yerine kendisi geçer ve zillete o kimse düşmüş olur.
Bu adın harfleri 893’tür. Ve Hak Teala’nın yüce adlarından (Zülkuvve Macid) in bir işaretidir. Bu adın vıfkı aşağıdadır.
EL-MÜZİLL: Bu mübarek ismin zikri (770) adettir. Zikir saati Merih, günü Salı’dır. Salı Merih saati ise sabah erken ve ikindi sonrasıdır; bu saatlerde okunabilir. Gece okumalarında ise tam gece yarısı okunabilir.
1. Bu ismin belirtilen miktarda saatine ve usulüne uygun olarak zikrini okuyan kimsenin düşmanı zelil ve perişan olur; ister zengin olsun ister fakir, ister devlet başkanı, başbakan olsun, isterse çöpçü; ister kadın olsun ister erkek..
2. Zalim ve hasetçi bir kimsenin şerrinden ve zararından emin olmak, korunmak isteyen bir kimse, 75 kere okuyup secdeye gitse, korunmak isteği yerine getirilir, duası kabul olur.
3. Pazartesiden itibaren üç gün oruç tutan, Cuma gecesi iki rekat namaz kılıp her rekatta Fatiha Suresinden sonra 100 kere “YÂ MÜZİLL” deyip, düşmanının zelil olmasını İsteyen kimse, isteğine ulaşır, düşmanı zelil olur.
4. Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri riyazetle oruç tutan, Cuma günü ikindi namazından sonra Allah rızası için iki rekat namaz kılan ve namazın birinci rekatında ayakta iken 100, rükuda 100, secdelerde 100’er, ikinci rekatta aynı işlemi, ikinci secdeye kadar yapıp ikinci secde de 70 kere ve buraya kadar toplam 770 kere “YA MÜZİLL” okuyan kimse isteğine ulaşır. Tabii bu işin en başında ve sonundaki yaptığı duada isteğini tekrarlayarak söylemek lazım..
Eğer bu tertip, elde edilmesi zor bir kişi ya da bir zalim ve düşmanın şerrinden kurtulmak için yapılacaksa, niyet baştan belli olduğu için sonunda dua kısmında kişiyi ismen söylemek işi çabuklaştırır.
“Düşman için bu kadar zahmete kendini ak etmeye değer mi?” Diyenler olabilir. Bu tamamen kişinin anlayışına ve ne ile uğraştığına bağlıdır.