Esma'ül Hüsna ile ilgili en detaylı bilgi kaynağı…
EI-BÂRİ: Mahlukâtı, hiç yoktan, örneksiz olarak yaratan, aza ve cihazlarını birbirine uyumlu yapan demektir.
Gerek insanlarda, gerekse hayvanlardaki şekil benzerlikleri göz önüne alınırsa, bunlardaki uyumluluk ve azala-rın yerleştirilmesindeki ahenk hemen göze çapar. Bazen minik bir kuş veya kuzu yada bir çiçek dikkatimizi çeker ve bizi hayrette bırakacak güzellikte olduğunu gösterir. İnsanın çocukluk çağı da öyle…
“Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir!” (Mü’minûn, 23:14)
Bunun sebebi, her vücuda en güzel azaların yerleştirilmesi ve azaların uyum içinde görünmeleri diyebiliriz. Bu anlamda insanda veya hayvanda bir renk uyuşmazlığı veya azarlın yersizliği söz konusu değildir. Kime ne verilmişse, gerek bulundukları yer, gerekse renkleri, desenleri tam bir uyumluluk içindedir. Mesela; kahverengi gözlere yine o tonda bir ten rengiyle ve saçlarla güzellik katılmıştır. Sarı saçlara, yeşil gözlere hep birbiri ile uyumlu renkler verilmiştir. İri vücutlara taşıyabilecek ayaklar verilirken, ufak ve orta yapılı insanlara da büyük eller ve ayaklar verilmemiştir.
Hayvanlardaki renkler ve desenler yine doğa ve yaşadıkları iklimle uyumlu olarak verilmiştir. Denizaitındaki hayvanlar ve renkleri de suya ve kuma uygun şekilde verilmiş, iskeletleri ve vücut yapıları da sualtında yaşamaya göre ayarlanmıştır. Eğer hayvanlar bizim gibi nefes alıp verme zorunda bırakılsaydı uyumsuzluk bir yana hiçbiri yaşama şansına sahip olamayacaklardı. Keza insanlar, hayvanlar gibi yaratılsaydı, böylesine büyük işler başaramayacaklar, medeniyetler ve ümranlar kurup, keşif ve icatlar da yapamayacaklardı. Yaptıkları sadece daha güzel ve lezzetli otları keşfetmekle sınırlı kalacaktı. Yüce Rabbimiz, ata et, ite ot yemeyi de uygun görmemiş, herkese ayrı rızklar tahsis etmiş, bünyeye göre yiyecek tayin etmiştir.
İşte bunların tamamında “EL-BÂRİ” isminin tecellileri vardır. Özellikle düşünme kabiliyeti olan insan için düşünüp ibret alınması gereken ilginç ve olağanüstü dersler, ibretler vardır. Düşünmemiz istenen konulardan biri de uzay ve uzayın derinlikleri ile ilgili hususlardır. Kur’an-ı Kerimde:
“Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler:
“Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi.”(AI-i İmran, 3:191)
HERŞEY YERLİ YERİNDE
İnsan vücudunda, “şurası şöyle olsaydı, şu burada olsaydı, şu küçük, bu da büyük olsaydı…”diyecek, bir uygunsuzluk, bir eksiklik veya fazlalık yoktur. Her şey yerli yerinde ve gayet mükemmel olarak dizayn edilmiştir. Cenabı Hak, Kur’an-ı Kerimde:
“Doğrusu, Biz insanı ahsen-i takvim üzere yarattık” (Tîn, 95:4) buyuruyor. Evet, insan, yaratılabilecek en güzel şekil ve en güzel biçimde yaratılmıştır. Vücudundaki uyum ve denge ile yerli yerine koyulmuş âza ve cihazlar, alıcılar, vericiler ile insan, en güzel şekilde yaratılmıştır. En kıymetli ve en önemli organların en iyi korunacak yerlere yerleştirilmesi, kendini koruduğu gibi, vücuda destek olup onu da dış etkenlerden ve düşmanlarından koruyacak alet ve organların da açığa yerleştirilmesiyle mükemmelliği ortadadır.
İnsan vücudunu bir saraya benzetecek olursak, bu sarayın bir kapısı, bir de kapıcısı vardır. Muhafızları, gözcüleri, bekçileri vardır. Harika bir şekilde yapılıp döşenmiş olan bu sarayın, antika eserlerle donatılmış bir salonu, yatak odası, mutfağı, altyapı tesisleri, ısıtma-soğutma, doldu- rup-boşaltma, kontrol ve ayırma tesisleri, ambarı, deposu, depolama sistemi, küçük bir kliniği, kanalları, emniyet supapları ve sair teşkilatları vardır. Hatta her parçasının bir yedeği ile kendi yedek parçalarını imal eden bir fabrikası bile vardır.
Meselâ: Mükemmel bir saray olan insan vücudunun kapısı ağız, kapıcısı dildir ki, sevmediği, istemediği maddeleri içeri almaz. Ayrıca kapıcı yanılıp almaya kalksa, gözcü ve bekçilik görevi yapan, göz, dil, iştah, beğenme duygu ve cihazlar müdahale eder.
Öte yandan, muhafızlık ve kontrol memurluğu yapan burun, koku alma özelliği ile olaya el koyup, “bu kötü veya kokmuş” sinyallerini, âmirlik görevi yapan beyne şikâyet eder. Beyin de ağza emir verir, derhal geri çevrilir. Burayı da her nasılsa kandırıp geçse bile sindirim sistemi ayağa kalkıp öğürerek geri çevirir. Kazara bütün buraları zorlayarak veya kandırarak geçti, vücudumuzun kazan dairesi olan mideye kadar indi diyelim. O zaman da orada bulunan bir kısım organlar rahatsız olacak, asitler vasıtasıyla kızıp köpürdüğünü belli edecek ve yine dışarı atılacaktır veya bir rahatsızlık. Şeklinde belirtilerle, arıza haber verilecektir…
Ağzımızın ileri, noktası olan boğazımızda küçük dil diye bir müfettiş bekler. Onun görevi, yiyip içtiklerimizi boğazdan aşağı, soluk borusuna salmadan ayırıp, mideye göndermektir. Bu harika alet, tamgün çalışıp görevini hakkıyla yapar, uyku ve uyuklama nedir, bilmez. Kazara soluk borusundan geçmesi yasak olan bir şeyi, “bana ne” diye, bırakıverse, birkaç dakika sonra, hem de acı bir şekilde ölürüz… Çünkü nefes borusu tıkanınca, nefes alamayız.
Bu nedenle insan, her nefes alıp – verişte, Allah’a iki can borçludur.
Öte yandan insan vücudunun içi bir salondur ki, duvarları; ciğerler, kalp, dalak, böbrekler vs. gibi, her ressamın ve her sanatkârın çizemeyeceği kadar mükemmel ve canlı, her birinin bir sürü özelliği bulunan harika sanat eserleri ile süslüdür. Renk ve ışık ayarlaması harika bir dekoratör tarafından seçilmiş ve hepsi birbiriyle uyum içerisindedir.
Karaciğer, vücudun devamı için gerekli ihtiyaç maddelerini üretir; kan, ilik, hücre vs. yapar. Her gün böyle 500 kadar görevi hiç aksatmadan yürütmeye devam eder. Ama karaciğerin aklı yok; aldığı emir böyle…!
İki işi bir arada yapamayan insanoğluna ilginç bir ders verme yöntemi…!
Belki biz de Allah’ın emirlerine tam olarak uysak, karaciğerimize verilen kabiliyetlerden bazıları verilecektir… Fakat, bütün kabiliyetlerimizi sergilemek ve onların iş alanlarını kurmak istesek, bu dünya yeterli gelir mi acaba…?
Hayır! Çünkü verilen sermaye yetersiz. Yani yaşama süresi olan ömür az. Demek ki, bir organı bile bu kadar kabiliyetli olan insan, bütün kabiliyetlerini ancak, öbür tarafta, yani zaman sınırı olmayan ebedi bir âlemde kullanabilecek…
Akciğer kanı ve vücuda giren havayı temizler, nefes alıp verme işlemini düzenler.
Böbrekler, iki milyonu aşkın nefronlar/süzme kanalları ile suları ve diğer içecekleri süzüp temizler.
Bu halleri ile böbrekleri, çok pahalı yapım olan ve şehrin atık sularını ve diğer maddelerini temizleyip arıtan muhteşem kolektörlere benzetebiliriz. Bu çok pahalı aletlere bedava sahip olmanın bize verilen değer açısından önemini belirtip ve fakat bir ücret ödenmesi gerektiğinin de altını çizelim.
Mide, kazan dairesi veya tam teçhizattı bir mutfak gibi çalışıp, yediğimiz akıl almaz maddeleri öğütüp yararlı hale getirir, gerekli ayrıştırmaları yapıp, ilgili birimlere gönderir. Sıvı atık maddeler idrar kesesinde süzüldükten ve bir müddet bekletilip, çıkış yolunu tıkayacak veya tahrip edecek durumdan kurtarılıp temizlendikten sonra dışarı atılır. Ayrıca dolunca da haber verir. Katı maddelerin yolu da bellidir.
Bağırsaklar, presleme kanalları veya bantları şeklinde ifade edilebileceği gibi, midenin harmanladığı ve işe yarayanları alıp gerekli yerlere gönderdikten sonra, işe yaramayanları, vücuda zarar vermeden, yeni gelecek besin maddeleri için taşıyıcılık görevi yapan tahliye boruları vazifesini gören altyapı tesisleri de denilebilir.
Vücut içerisinde her birim, kendi rahatsızlığını ilgili idari mekanizmaya yani beyne haber vererek bildirir. Beyin de, ya genellikle 37 derecede sabit duran ısıyı yükselterek, ya da emniyet supapları sayılan, apandisit, bademcikler vs. gibi, küçük ama görevi büyük olan cihazlardan birini normal görevinden ayırıp devre dışı bırakarak haber verir.
Alyuvarlar, birer hizmetçi gibi, damarlar yoluyla vücut içi taşımacılık görevi yaparken, akyuvarlar da birer asker gibi, vücut sarayını içerden korumaktadırlar.
Akyuvarlar, vücudun bağışıklık sistemi ile iş birliği yapar ve sağlık teşkilatına mensup antikorlar ve diğer ünitelerle mükemmel bir dayanışma halinde çalışırlar.
Kalp ise, bir nükleer santral gibi çalışıp, vücudun her türlü ihtiyacını karşılamak için enerji üreten müthiş bir motordur ki, bir sürü işi bir anda yapar ve bir işi yapması başka bir işe engel olmaz. Yorulur, fakat dinlenmez, dinlenmeye kalksa işimiz biter.
Ayrıca mükemmel bir ritimle çalışan kalbimizi ve burada adı geçen diğer organların bir kısmını daha sonra teker teker ele alacağız. Burada konumuz, bir sürü organın birbirine ters düşmeden bir uyum içerisinde çalışmaları ve teşkil ettikleri güzelliktir.
Sözün kısası insan vücudu, harika bir sanat eseri ve mükemmel bir Antik Saray olarak, gören gözler, düşünen kafalar, anlayan kalp ve akıllar için keşfedilmeyi ve şükredilmeyi beklemektedir.
Allahın azametli adlarından biri de (El Bari’)dir. Bu adın ma¬nası şudur: (var eden ve yok eden). Bu adda dünyanın ya¬radılışının ve ahiretin var oluşunun sırları saklıdır. Bu adda ayrıca rütbe ve makam sahiplerinin icraat ve eğilimleri bulun¬maktadır ki, bu husus, bu gibilerin yaşayış, iniş-çıkış safhalarını bildirmektedir.
Bu adın hizmet meleğinin adı (Selsâil)dir. Buyruğu altında 4 komutan melek bulunmaktadır. Bu meleklerin herbirinin em¬rinde 213 ve bu 213 meleğinin her birinin komutasında da yine 213 er melek vardır. Bunların hepsi de Allah’ın dört büyük me¬leklerinden biri olan Hz. Azrail’in emrindedirler.
Bu adın meleğinin davet duası aşağıdadır. Bu adı çokça oku¬yup, bu dua ile meleğe çağırmak ve ona hacedini gördürmek isteyen kimse, şartlara uyarak bu isteğine ulaşabilir. Ayrıca El Bari adını çokça zikrederek düşmanlarınıza da üstün gelebilirsi¬niz.
Duanın okunuşu şudur:
“Ya Bari’-ileskam vel ilel ente-lmuin-il mekadir hakayik- üleşyai bi kudretike ve ente-Icamii beyne suveril eşyai ve esra- riha fi berk ü bahrike. Eselüke bi dekaiki lütfike-Ihafi ve rekaiki ilmike-Ivefi en tenuri kalbi binuri minke fi makam-il incilâi ve en terzukni elel itla’ ala külli mekzune. Zemairi sırrıke-l mudiifi kulubi-yenbiyâi vel evliyai inneke ente-l Allah-ül Rauf-ül Rah- man-il mütefaddil bil cahi vel ihsan ya Bariü.”
Bu yüce ad da Cenab-ı Hakkın azametli adlanndandır. Bu ad kalbleri ilim öğretmeye yönetir. Hizmet meleği (Hekyail) isimli melektir. Buyruğu altında 4 komutan melek vardır. Bu meleklerin her birinin 336 şar meleği ve bu 336 meleğin de yine 336 şer melekler ibulunmaktadır. Bu meleklerin tek bir ödevi vardır. Bu melekler yerdeki insanlara bilgi kaynağı olacak resim ve şekilleri hazırlarlar. Bu meleklerin hepsi ayrıca Allah’ın dört büyük meleğinden bir olan “Cebrail” (a.s.)’a bağlıdırlar.
Genellikle (Demirciler, Deveciler, Kuyumcular) gibi ince ve ağır işlerde çalışan kimseler için çok yararlı bir ad da, Cenabı Hakkın (Bari) yüce adıdır. Bu adı sık sık ananlara, Hak Teâlâ kolaylık ve akıl kapılarını açmış olur.
Bu kimseler yapacakları işlerde başarıya ulaşırlar. Doktor iseler hastalarını iyileştirirler.
Bu adın sayıca kıymeti 213’tür. Tekil ve eksik bir sayıdır. Parçaları 78’tir. Bu da (Deyyan) yüce adının bir işaretidir.
Bu (Cim) harfinin, (elif, lam, mim) harfleri ile çarpılmasından meydana gelir, (cim) harfi (cem) (toplama) için, (elif) harfi başlangıç için, (lam) harfi de bağlantı için, (mim) harfi ise tamamlamak içindir. Bu üçgenli sayılar çevresi içine konur. Vıfkı aşağıdadır.
EI-BÂRİ isminin Ebced değeri (213) adettir. Zikir saati Güneş’tir (Pazar). Pazar günü güneş saati sabah güneş doğarken ve ikindi namazı sonrasıdır.
SIRLARI VE HİKMETLERİ
1. Bu ismin zikrine belirtilen miktarda devam eden kimse, başkalarının başaramadığı işleri başarır.
2. Şeyh Ya’lâ diyor ki: “El-Bâri isminin zikriyle meşgul olan kimse, hasmına galip olur.”
3. Havas alimlerinin büyüklerinden olan Şeyh Ahmed el-Bûnî ise, bu ismi virt edinip zikrine devam eden kimsenin gam ve kederden kurtulacağını söylemiştir.
4. EL-BÂRİ’, isminin zikrine devam eden kimselerin, zekasının güçleneceği de, bu ismin özellikleri arasında sayılmıştır.
5. Bu simin zikrine yedi gün 100’er defa okuyarak devam eden kimse, ruhen ve bedenen sağlık ve sıhhate kavuşur…
6. Her gün zikrine devam eden kimsenin kabir azabından kurtulacağı belirtilmiş ve yüce Allah’ın kendisi için bir melek yaratacağı, kabrinde ona arkadaşlık edip zulmet ve vahşetten koruyacağı belirtilmiştir.
7. Sürekli başı ağrıyan kimsenin, bu ismi gümüş bir levha üzerine nakşedip başına koyan kimsenin bu ismin hürmetine baş ağrısının geçeceği de bu ismin özelliklerinden sayılmıştır.